Gülsine Uzun'dan, Cengiz Aytmatov Hakkinda

Joseph Campbell ve eserleri hakkındaki foruma hoş geldiniz. Bu forumda tartışmaları tartışabilir ve tartışmalara katılabilirsin. Burada, Joseph Cambell'in bakış açısından, Anadolu'nun tüm dilleri ve efsaneleri hakkında konuşmak için açık bir zihinle bir araya geliriz. Kendinize olduğu gibi katkıda bulunmaktan çekinmeyin.

Moderator: Ercan2121

Locked
Ercan2121
Associate
Posts: 824
Joined: Mon Mar 30, 2009 2:15 am
Location: Istanbul

Gülsine Uzun'dan, Cengiz Aytmatov Hakkinda

Post by Ercan2121 »

'Mitolojiyi eserlerinde evrensel bir boyuta taşıyan Cengiz
Aytmatov da Deniz Kıyısında Koşan Ala Köpek adlı hikâyesine bir
yaratılış efsanesi ile başlamış; deniz ile karanın birbirleri ile olan
savaşını anlatırken kendine göre bir yaratılış miti oluşturmuştur.
Aytmatov’un efsanesi de başlangıçtaki sonsuz su ile başlamaktadır:

“Oysa bir zamanlar bambaşkaydı günler. Şimdi o günlerin
nasıl olduğunu söylemek çok zor. Kimse bir şey bilmiyor. Hatta Lura
adındaki dişi ördek olmasaydı, dünyanın bambaşka olacağını kimse
aklına bile getirmiyor: O ördek olmasaydı, kara ile deniz birbirlerine
karşı, birbirlerine düşman olmayacaktı. Çünkü ta başlangıçta,
başlangıçların başında, doğada kara diye bir şey yoktu, bir evlek
toprak bile yoktu. Her yer sularla kaplıydı. Su, su... her taraf su!
Dünya kendi ekseninde dönerken su kendiliğinden ortaya çıkmıştı:
Dipsiz derinliklerden, karanlık uçurumlardan… dalgalar birbiri
ardınca uçsuz bucaksız evreni kuşatmış, dört bucağı kaplamıştı.
Dalgaların çıkıp geldiği bir yer olamadığı gibi, gidip yoğalacağı bir yer
de yoktu.

Ve dişi ördek Lura, hani şu herkesin bildiği, bugün bile
başımızın üzerinden gaklayarak sürüler halinde uçan yassı gagalı
ördek, yapayalnız uçup duruyordu havada. Yumurtasını bırakacağı
bir kara parçası arıyor, ama bulamıyordu. Sudan başka bir şey
yoktu evrende. Yuva yapabileceği ne bir kamış, ne ufacık bir saz
vardı. Lura ördeği gaklaya gaklaya uçuyor, daha fazla
dayanamamaktan, yumurtasını dipsiz derinliklere düşürmekten
korkuyordu. Nereye gitse, kanatları onu nereye götürse, hep su, su,
yine su! Ne kıyısı, ne başlangıcı, ne de sonu vardı o büyük suyun.
Lura bitkindi. Dünyada yuvasını yapabileceği hiçbir yer yoktu.

Lura suların üzerine kondu, göğsünden yolduğu tüylerle bir
yuva yaptı kendisine Dünyada toprak, işte bu yüzen yuvadan oluştu.
Yavaş yavaş büyüdü. Yavaş yavaş çeşitli yaratıklar çıktı ortaya. Bu
yaratıklardan biri olan insan, hepsine üstün geldi. Kayak yaparken
karların üzerinde gitmeyi, kayık yaparak sularda dolaşmayı öğrendi.
Kara ve deniz hayvanlarını avladı. Beslendi ve çoğaldı.

Lura ördeği, sonsuz suların ortasında meydana gelen kara
parçasında hayatın öylesine zor olacağını nereden bilecekti? Deniz,
karanın meydana gelmesine çok kızdı ve o günden beri sakinleşmedi.
O günden beri denizle kara arasında savaş sürüp gidiyor. Ve
insanoğlu bazen denizle kara, kara ile deniz arasında, çok güç
durumlarda kalıyor. Deniz, insanları hiç sevmez, çünkü insanoğlu
denizden çok karaya bağlı...” '

Kaynak: CENGİZ AYTMATOV’UN ESERLERİNDE YARATILIŞ VE
TÜREYİŞ SEMBOLİZMİ, Dr. Gülsine UZUN, s. 727-28, Turkish Sudies,
Volume 2/2 Spring 2007

Locked