'Altaylı Türkler, ava gittiklerinde ormana girerken gülmemek, bağırmamak hatta konuşmamak gerektiğine inanırlar. Sibirya Türkleri ve Yakut avcıları,hayvanların insan dilini bildikleri için konuşulan her şeyin avcının zararına olabileceğini düşünürler.
Bu sebeple bir tür sembolik avcı dili oluşmuştur. (11).
Av hayvanlarının ve av aletlerinin adları yerine onu çağrıştıracak başka şeyler söylenir, örtmece (euphemisme) yapılır.
Şor avcılarının inanışlarına göre orman ruhları avcılardan hikâyeler, masallar dinlemeyi severler. “Hele müstehcen hikâyeler pek hoşlarına gider. Bunun içindir ki avcılar yanlarında bir usta hikâyeci bulundururlar. Bu hikâyeci avdan avcılar kadar hisse alır.
Herhalde bu hikâyeci orman ruhlariyle iyi geçinmeyi sağlayan kam (şaman) rolünü ifa etmektedir.”(12). Müstehcen hikâyeler anlatılmasını hem üremenin, çoğalmanın avcılık açısından önemli olmasıyla hem de avcılığın eski çağlardan beri erkeklerin uzmanlaştığı bir alan olması sebebiyle bir erkek edebiyatı oluşturmasıyla açıklayabiliriz.'
(11) Caferoğlu, Caferoğlu, Ahmet, “Türklerde Av Kültü ve Müessesesi”, VII. Türk Tarih Kongresi, Ankara, 25-29 Eylül 1970, Kongreye Sunulan Tebliğler, 1, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1972, s. 52
(12) İnan, Abdülkadir, Tarihte ve Bugün Şamanizm, Türk Tarih Kurumu yayınları, 5. baskı, Ankara 2000, s. 63.
Muharrem Kaya, Dede Korkut Kitabı ve Manas Destanında Av, Acta Turcica Çevrimiçi Tematik Türkoloji Dergisi, Yıl 1, Sayı 1, Ocak 2009 “Türk Kültüründe Av”, s.98